featured

ÇİĞDEM DÖNERTAŞ’TAN ‘FRANNY’YE SÖYLEME” ADLI ROMAN

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

“FRANNY’E SÖYLEME” Çiğdem Dönertaş’ın kaleminden, Ceren Yayıncılık & Kitabevi tarafından yayınlanan   “FRANNY’E SÖYLEME” adlı roman  Psikolojik gerilim türünde ve okuyucusunu gizem dolu bir yolculuğa hazırlayan bir roman oldu.

Çiğdem Dönertaş,bu kitabını 7 Temmuz Çarşamba günü CEREN KİTAP EVİ’ inde okuyucuları için imzalayacak.

Çiğdem Ďönertaş’ın romanı Franny’ye Söyleme’den sizler için kısa bir alıntı..

Hatırlıyordu. Her şeyi hatırlıyordu artık. Her saniyesini. Ayça’ya zar zor, “Midem bulanıyor, eve gitmem gerek.” diyebildi ve merdivenlere doğru koşmaya başladı. Ayça’nın “Gelmemi ister misin?” diye arkasından seslenmesine aldırmadı. Koşarken çarptığı bir adamın ona ters ters bakmasına da. Alışveriş merkezinin otoparkına inip arabasına bindiğinde dehşet içindeydi. Otoparktan çıkıp arabayı eve doğru sürmeye başladığında gözyaşlarına hâkim olamıyordu. O geceyi nasıl unutabilmişti? Kendini kötü hissettiği o gece evinin sundurmasında şarap içmiş, Nedyalko’yu aramıştı.

Çok kötüyüm Nedyalko.” demişti. “Saat daha dokuz bile olmadı ama ben çok sarhoşum. Franny beni istemiyor artık. Yanıma gelmiyor. Ne olur konuş onunla. Çok üşüyorum Nedyalko.”

Çok üşüyordu çünkü. Hava buz gibiydi ve üstünde sadece incecik elbisesi vardı. Nedyalko’nun ne cevap verdiğini hatırlamıyordu ama tahmin edebiliyordu. “Franny gelmiyorsa artık onu bırakmalısın.” ya da buna benzer şeyler söylemişti muhakkak yine.

Ne kadar daha içmişti telefonla konuştuktan sonra? Üç saat?.. Dört saat?.. En son saate baktığında 01.39’du. Sundurmadan salona geçmiş, elindeki kadehi koltuğun önündeki sehpanın üzerine bırakmıştı.

Bu sehpayı seviyorum.” diye düşünmüştü kadehi bırakırken. ”Ne güzel ayakları var.”

Sonra Ares gelmişti yanına. Siyah beyaz uzun tüylü kedisi. Beş kedisinden en büyük olanı… Üç yıl önce yağmurlu bir yaz akşamı bulmuştu onu parkta. İki aylık ya var ya yoktu. Ağlar gibi miyavlamasına dayanamamış, hiç düşünmeden alıp eve getirmişti. Sonra gerisi gelmişti. Altı ay içinde dört yavru kedi daha bulmuş, evde toplam beş kedisi olmuştu.

Ares’i kucağına alıp salonun ortasına oturmuştu. Sonra diğerleri gelmişti yanına birer birer. Hepsini okşayıp öpmüştü ama en çok Ares’i öpmüştü. Sonra kediyi kucağından indirmiş, kadehte kalan şarabının son yudumunu almak için sehpaya uzanmıştı. Saatlerdir içmekten başı döndüğü için kadehi almayı becerememiş, yere düşürmüştü. Beyazlı mavili halıdaki kıpkırmızı lekeyi görünce kendine kızdığını hatırlıyordu. Kalkıp sallana sallana banyoya gitmiş, çamaşır suyu alıp halının üstüne boca etmişti. Bir bez alıp silmeye çalışırken lekeyi iyice dağıtmış, halıyı mahvetmişti. Sonra kedilerine takılmıştı gözü. Hiç istiflerini bozmadan öylece oturmuş, onu seyrediyorlardı. “Niye bakıyorsunuz öyle?” diye sormuştu onlara. “Sarhoş oldum işte. Annecik sarhoş oldu.”

Her şey o gecenin sabahında salonda gördüğü küçük bir fareyle başlamıştı. Oldum olası farelerden korkardı ve ödü patlamıştı. Bugüne kadar hiç fare görmeyen kedileri de koşarak bahçe kapısından çıkan küçük şeyin ne olduğunu anlayamamış, birbirlerine bakarak tıslamışlardı. Bugüne kadar en iyi mamalarla beslediği kedilerinin fare yakalayıp yiyeceğini düşünmüyordu zaten. Belki oynarlardı ama hiç gerek yoktu şimdi kedilerin avcılık yapmasını beklemeye. Fareden hastalık da kapabilirlerdi hem.

Mağazaya gidince ilk işi Ayça’yı fare zehiri almaya göndermek olmuştu. Eve gider gitmez peynirin üstüne döküp salonun çeşitli yerlerine kapan kurmayı planlamıştı. Peyniri yemesinler diye kedilerini kendi odasına götürecek, o gece kedileriyle birlikte uyuyacaktı. Kedilerin kum kabını bile hazırlamış, odasındaki banyoya koymuştu.

Ama sonra unutmuştu. Zihni Franny ile o kadar meşguldü ki fareyi de zehiri de kapanları da unutmuştu. Ta ki o ana kadar. Fareler aklına çamaşır suyunu dökerken gelmişti ve şimdi kapan kurmalıyım, demişti kendi kendine. Zehir kutusunu alıp mutfağa gitmiş birkaç dilim peynire dökebildiği kadar zehir dökmüştü. Tam peynirleri kapana yerleştirecekken aklına kedi maması gelmişti. Fareler kokuya gelirdi ve mama gayet güzel kokuyordu. İki küçük kâseye mama doldurup üstüne zehir dökmüştü. Yiyecekleri salona götürmeden önce kedilerini yukarı kendi odasına götürmüştü.

 

 

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
ÇİĞDEM DÖNERTAŞ’TAN ‘FRANNY’YE SÖYLEME” ADLI ROMAN

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

Giriş Yap

Edirne Postası - Edirne Haberleri ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!